Yanlış anlaşılmasın. İlk suböreği yapışım değil. Zaten sorun da oradan çıkıyor. Daha önce ya hazır hamurdan, ya da birilerinin bana hazırlayıp gönderdiği hamurdan yapmıştım. Ne varmış ki canım bunda da bu kadar abartılıyor diye diye hem de. Şimdi ben hamur açmayı (henüz) bilmem. Bir iki denemişliğim var ama hiçbiri de başarıya ulaşmadı. Öyle olunca hamurunu açmaya kalkışmamıştım.
Şimdi makarna açma başlıklı robot var ya yeni, gaza geldim biraz. Aslında sadece ondan da değil. Buyrun düşünme zincirim:
“Bir hafta kadar evde olmayacağız, Garine’nin kumanyaya koyduğu koca paket fetaya yazık olacak gitmeden değerlendirmek lazım. Börek mi yapsak acaba? Yufkayı kim kaybetmiş burda da ben bulayım… Suböreği yapsak? Hazır hamur istemiyorum güzel olmuyor. İsteyecek biri de yok. Yaa ben bunu makarna gibi açarım ki ne olacak? Hem ne güzel Paris’e, Aslı’lara gidiyoruz, beraber yeriz!”
Sağı solu kurcalayıp bir yerlerden bir hamur tarifi buldum. Bir de suyunu fazla kaçırınca iki katına çıkarmak zorunda kaldım. Oldu mu 100’er gramdan 18 beze? Neyse hamuru dinlendirdim falan ama hala gözüm korkmuyor! Bir de tek başıma… Cesarete bak! Alp’le beraber yapsak neyse…
Hamur dinlendikten sonra makinayla güzel güzel açtım, unlayıp tepsiye dizmeye başladım. Her bir bezeden 10-12 santim çapında yaklaşık bir buçuk metre hamur çıktı mı? Yorulduğumda daha sekiz tanesini elden geçirebilmiştim. Neyse bir gayret hepsini hallettim ama canım noktada çıkmıştı zaten. Bütün her yer un, köpek ayağımın altında yere dökülen unları yalamaya çalışıyor falan durum rezil… Neyse arkamı toparladım bu sefer kaynatmaya giriştim. İlk birkaç tanesi iyi geçti. İyi derken, birbirine ekleye ekleye yamalı bir yufka oldu sonuçta ama bu iyi hali! Sonrakilerde yapışıp sert hamur olan mı ararsın, çok pişip yumuşamaktan parçalanan mı, tuz az gelip çok pişmeden parçalanan mı… Zar zor bir borcamı doldurdum, ikincisini de minik parçalardan puzzle gibi birleştire birleştire bir şekilde tamamlayabildim.
Bittiğinde öyle bir yorulmuştum ki yumurtasını sürüp fırına atamadan yığılıp kaldım. Artık Alp gelince pişirir derken bir ara dayanamayıp fırına attım. Enfes bir şey oldu o ayrı da… Hayatımda yaptığım en zor yemek oldu. Bundan sonra biri oturup bana hamur açmadıkça ya da biri pişirip dizmedikçe hayatta suböreği yapmam.
No Replies to "Suböreği: Mutfak tarihinin en zor işi!"