Kapitalizme karşı kazanılmış bir zafer: şarap fuarları

 

Her ülkenin  kendine özgü yeme ve/veya içmeyle bağlantılı özel günleri, faaliyeti oluyor. Bizde bu iş en güzel bayramlarda oluyor sanırım: her ziyaret edilen evde en güzel yemekler, ufak-tefek likörler vs ile gerçekten mide fesatı yaşanılıncaya kadar yemek yenir. Standart bir bayram ziyareti maratonunda her ziyaret edilen evde sunulan lezzetler arasından en iyilerini seçip sadece onları yemek ve diğer evdeki en iyilere yer bırakabilmek başlı başına bir meziyet, bir spor. Şahsen oldukça başarılı olduğumu söyleyebilirim 🙂 Ama beni üzen toplu halde dışarıda yaptığımız bir yeme içme eylemi olmaması. İzmir Fuarı vs gibi eskilerin yaşadığı şeyler olduysa da sanırım pek kalmadı artık onlardan…

Bir Fransız evinde bayramda seyranda ne yapılır çok bilmiyorum ama bu arkadaşların en sevdiğimiz adeti zaten dışarı gerçekleşen bir şey: şarap fuarları! Fransa’nın dört bir yanından farklı farklı bölgelerden üreticiler 2-3 gün süren bu fuarlara gelip, ürünlerini o bölgenin insanlarına sunuyorlar.  İşin enteresan yanı, çoğu zaman burada satılan şarapları süpermarketlerde bulmanız mümkün değil. Ya fuarda ya da kavda bulabilirsiniz. Vahşi kapitalizmin her türlü küçük üreticiyi hallaç pamuğu gibi attığı bu devirde, küçük bir bağı olan ve üç-dört farklı şarap üreten üreticilerle (kendilerine bağımsız şarap üreticisi – vigneron independant – deniyor) süpermarketlere direnerek bu işin sürmesi gerçekten büyük bir başarı. Bu başarıda aslan payı elbette muazzam şaraplar üreten üreticilerin ama bu tarz fuarlara ilgi gösteren halkın ve şarap üretimine baya geniş bir destek sunan Fransız devletinin payını da yabana atmamak lazım. Bu iki unsur olmasaydı kapitalizmin çarkları kusursuz işler, şu an her bölgede en fazla 3-4 tane büyük üretici olur, her şarabın inanılmaz farklı olması mucizesi de hatıralarda kalan hoş bir sada olurdu sanırım. Şarap üretiminin McDonaldslaşması diye adlandırabileceğimiz bu şeyin gerçekleşmemesi için tanıdığım hemen hemen her Fransız’ın kan dökebileceğini bilmek şarap kültürü için insanın içinin umut dolmasına neden oluyor.

Ürün de ben de hastası olduğumuz için bizim buraların fuarlarına hep gitmeye çalışıyoruz. Her seferinde “bak çok abartmayalım X’i geçmeyelim”deki bütçemizi simgeleyen X’i geçmeyi bırakın, 3’le çarparak günü bitirirsek kendimizi başarılı adlediyoruz. Yani en azından ben ediyorum, Ürün genelde kızıyor oluyor o anda.

Neyse efendim, bu haftasonu da Fransa’nın Kırşehiri olarak adlandırılabilecek olan küçük Annemasse’mize fuar geleceğeni duyunca gidip maaşı gömme kararı aldık. Eşeklik o kadar eğitime rağmen baki kaldığından ortamın fotoğrafını çekmeyi unuttum ama fuarın websitesini bulabildim.

Şarap dışında Fransızcada “Produits du Terroir” olarak geçen şarküteri vs ile cognac ve armagnac da bulmak mümkün oluyor bu fuarlarda. Bu fuarda en çok zamanı da sanırım armagnac reyonunda harcadık. Armagnac dediğimiz şey şarabın distile edilmesinden elde edilen ve meşe fıçılarda yaşlandırılan bir çeşit yüksek alkollü bir brendi. Şaraptan distile edildiği için şişelendiği ve havayla temasının kesildiği an şaraptan farklı olarak yaşlanma süreci tamamen duruyor. Sadece güneybatı Fransa’nın armagnac bölgesinde üretiliyor. Malt temelli olmaması nedeniyle viskiden oldukça farklı olsa da viski gibi yüksek alkollü ama inanılmaz geniş bir koku yelpazesi sunan, konyak kadehinde ağır ağır içilen bir ağır abi armagnac.

Limitimizin yaklaşık olarak iki katını şaraba harcadıktan sonra Ürün yandan yandan kestiğim armancag reyonuna getirdi bizi. Le Domaine de Luqet isimli bu üretici bas-armagnac bölgesinde mukimmiş. Adeta bir armagnac gibi yaşlanmış, inanılmaz tatlı bir amca ile eşi olduğunu düşündüğümüz bir hanımefendi vardı reyonda. Amca uzun uzun armagnac  kadehinin avuç içinde tutularak ısıtılması ve alkolün bir kısmının uçmasının gerektiğini, aksi taktirde aromanın aşırı alkol kokusu ve tadından gerçek aromanın anlaşılamayacağını anlattı bize. Sonuç olarak kendisinden 2003 yılında şişelenmiş muazzam bir armagnac alarak fuardan kendimizi dışarı attık. Ayın kalanı için içeceğimiz şarapların mantarlarını kemirmek gibi oldukça ekonomik bir yemek planımız var 🙂

Kendilerinin websitesine ise buradan ulaşabilirsiniz.

No Replies to "Kapitalizme karşı kazanılmış bir zafer: şarap fuarları"